Dr. Ayşe Köse'den

Ben, yazarın ablasıyım. Annemin 9 yaşındayken başarılı şekilde kıymalı mercimek pişiren ilk çocuğu bendim ama aşçı olan Özge oldu. Tiyatro yeteneği olduğu için meşhur olması beklenen bendim, ama internet arama motorlarında ismi çıkan ilk aile ferdimiz Özge oldu. Edebiyatı kuvvetli olan ve yazar olması beklenen bendim, Özge blog yazarı oldu.
Bu blogda yazılanların hem öğrenmek hem de eğlenmek için işinize yarayacağından eminim.

Eğleneceksiniz çünkü, Özge Ege'lidir. Yaşamayı sever, yeşili sever, zeytini ve zeytinyağını sever, denizi-güneşi sever. Yemeyi, içmeyi sever, işini sever. İnsanı duygulandırır. Sohbeti çok tatlıdır. Burada yazdıklarıyla size sadece tatlı reçetelerinin sırlarını değil, kalbini de açıyor.

Öğreneceksiniz çünkü, Özge aklı ile yeteneğini birleştirmiş ve kendisi gibi tatlı yapabilmeniz için size hangi bilgilerin ne şekilde sunulması gerektiğini sezmiştir. Tariflerini sizin hayatınızı kolaylaştıracak şekilde anlatır. Eğer bu tarifleri denemeye kalkarsanız, sanki egede bir kıyı kasabasında, açık havada, ayağınız çimlerdeyken, bir ahşap masanın üzerinde tatlı yapıyormuşsunuz gibi hissedeceğinize eminim.

İyi eğlenceler!


Dr. Ayşe Köse'den çok lazım bilgiler-1


Size o kadar tatlı tarifleri veriyorum ama sağlığınız ve gençliğinizle ilgili paylaşımlarda da hizmette sınır tanımıyorum fark ediyorsanız.

Niye antioksidanların peşinden koşuyoruz?

- İnsan doğduğu andan itibaren yaşamaya ve ölmeye başlar. MONTAIGNE. –
Önce bir hücreyi hayal ederek başlayalım bu felsefi ve biyolojik konuyu anlamaya...Bir hücre, kendisinin aynısından yapar. Sonra da yerini yeni hücreye bırakarak ölür. Normal koşullarda bu süreç böyle devam eder. Tıpkı insan soyu gibi. Bu dünyadan göçüp gitmeden önce biz de yerimize birini bırakmanın peşinde değil miyiz? Aşk, zevk bahane...

Şimdi konuyu daha iyi anlamak için şu akışı takip edelim.  

- Yaşlanmak nedir?
Organların ve dokuların eskimesidir.

- Peki, organ ve doku nasıl eskir?
O organın veya dokunun sahip olduğu hücreler azalır. 

- Madem her hücre kendisinin aynısından yapıp ölüyor, nasıl oluyor da hücreler eksilir?
İşte yaşlanmanın mekanizmasını ortaya koyacak temel yanıt bu sorunun yanıtıdır. Bu sorunun yanıtını tam olarak bilmiyoruz ama bazı hipotezlerimiz var çok şükür. En çok kabul gören hipotezi anlatıyorum şimdi size:

Canlılık, kazasız belasız süregelen bir kimyasal reaksiyonlar bütünüdür. Bu kimyasal reaksiyonlar hücresel düzeyde gerçekleşir. Doğa kurallarına uyarsan bir bedel ödemen gerekmez. Ama doğa kurallarının tersine bir eyleme gireceksen bedelini ödemen gerekir. Biz de kas kasılması, sinirsel ileti gibi, bizi bir ottan daha öteye götüren eylemler için bir bedel öderiz. Çünkü yaşamak için zaman zaman doğaya karşı koymak, üstesinden gelmek, çekişmek gerekir (zarar vermek demiyorum bakın, pazarlık etmek diyorum). İşte bizim kas kasılması ve sinirsel ileti için ödediğimiz bedele “enerji” denir. Peki enerjiyi nereden buluyoruz. Anlatalım:

Gıdalardan aldığımız glukozu hücremize taşırız (kanla). Solunumla içimize çektiğimiz havayı hücreye taşırız (kanla). Sonra hücrenin içinde glukozu oksijenle bir güzel yakarız. Yanma sonucu karbondioksit açığa çıkar, ondan nefes yoluyla kurtuluruz. Yanma sonucu ısı açığa çıkar, onu kas kasılması ve sinirsel iletinin sürdürülmesi için enerji olarak kullanırız. Yanma sonucu bütün bunlara ek olarak tabiri caiz ise bir de egzoz gazı oluştururuz. Bu egzoz gazına “serbest oksijen radikali (SOR)” denir. Yanma sonucu oluşan bu moleküller yarım yamalak moleküllerdir. Kendilerini ne pahasına olursa olsun tamamlamak isteyen bu eksik moleküller bu uğurda çevredeki diğer moleküllere zarar verir.  

Serbest oksijen radikalleri öncelikle hücre zarına saldırır. Hücreler erken ölür. Tüm genç ölümlerde olduğu gibi ölenin yeri boş kalır ve organlarda, deride yaşlanma süreci başlar. Ayrıca SOR’leri nedeniyle damarlarımızdaki yağ, damar duvarına çöker, damar sertliği başlar. Ek olarak SOR’leri hücre çekirdeğine saldırırsa genlerimizde mutasyonlar oluşur ve kanser tipi hücre çoğalması başlar.

Dikkat! Organ yetmezlikleri, damar sertliği ve kanser! İşte yaşlanmak bu demektir.

Montaigne sanki bilip de söylemiş: İnsan oğlu yaşamak için oksijene muhtaç. Oksijen soluduğu anda da yaşlanmaya başlıyor.

Karaciğerin değeri
Oksijen soluyarak ürettiğimiz serbest oksijen radikallerini temizleme işi karaciğerindir. Özel bir enzim sistemini kullanarak karaciğerimiz SOR’lerini bağlar ve zararsızlaştırır. Bu enzimler antioksidan enzimlerdir. Ayrıca dışarıdan antioksidan maddeler de alırız. Örneğin A, C ve E vitaminleri, asetilsistein, Gingko biloba ekstresi ve daha niceleri antioksdan etkili maddelerdir ve karaciğerin SOR’ni temizlemesine yardım eder.

Sadece buraya kadar bilmek bile aklımıza birçok soru gelmesine neden oluyor değil mi? Ne güzel!

1. Karaciğer tüm serbest radikalleri temizleyebilir mi?
Yorgun değilse büyük ölçüde temizler. Ama serbest radikaller tüm dokulara saldırdığı gibi karaciğere de saldırır ve onu da yaşlandırır. Dolayısıyla zaman içinde karaciğer eski temizlik kapasitesini kaybeder. İşte bu nedenle lise mezuniyetinizin 5. yılında gördüğünüz arkadaşınıza “hiç değişmemişsin” diyebilirsiniz. 10. ve 15. yılda bile bunu diyebilirsiniz. Ama 20. yılda içinizden “buna ne olmuş böyle?” dersiniz. Çünkü yaşlanma giderek ivmelenir.

2. Karaciğeri nasıl koruyalım?
Öncelikle uyuyun. Uykuda daha az oksijen tüketiriz. Bu da karaciğerin dinlenmesi anlamına gelir. Ayrıca antioksidanları kullanabilirsiniz. Alkolü de azaltınız. Alkol karaciğeri meşgul edip SOR temizleme kapasitesini düşürür.

3. Oksijen zararlı mı?
Evet. Ama elden ne gelir? Ona muhtacız. Genel olarak hareketli bir hayat yaşayın. Bütün gün masa başında oturup, iş çıkışı spora giderseniz ve 6 km koşarsanız, bir anda aldığınız çok miktarda oksijen ile milyon tane SOR üretirsiniz ve form tutacağım derken yaşlanmayı tetiklersiniz.

4. Peki o halde spor yapmayalım mı?
Genelde hareketli yaşayın. Bir de yaşlanmanın kaslar üzerindeki etkisini azaltmak için yoga, pilates ve ağırlık çalışması gibi kas güçlendirici sporlar yapın.

5. Antiaging (yaşlanma karşıtı) uygulamalar, antioksidan kullanmak anlamına mı gelir?
Evet! Doktorunuza danışıp sürekli antioksidan kullanabilirsiniz. Kaslarınızı çalıştırın, eskimesin. İyi uyuyun. Bir de Tom Robbins “Parfümün Dansı” kitabını okuyun. Orada yaşlanma karşıtı başka formüller de öğrenirsiniz.

Sorunuz olursa buralarda olacağım. Özge beni bulur!
Sevgiler

Dr. Ayşe Köse'den çok lazım bilgiler-2

Vegan ve vejetaryen olma meselesi

Ne yersen O'sun! 

Kelime anlamı olarak vejetaryen olmak, hayvan eti yememek demektir (bazen sadece kırmızı et yememek olarak algılanır, bazen de "yüzü olan hiçbir şeyi yememek" olarak düşünülür), vegan olmak ise hayvana ait hiçbir şeyi (et, süt, yumurta, peynir, yoğurt vs) tüketmemek demektir. İşin felsefi boyutunu ve bakış açılarının doğru olup olmadığını tartışmak hiç istemediğim bir şey. Ben işe sağlığımız açısından bakıyorum. Vücudun nasıl çalıştığını ve neye ihtiyaç duyduğunu bilmek, yaşantımızı kendi dünya görüşümüz doğrultusunda yönetirken sağlığımızı da korumayı mümkün kılar. 

"Et" protein demektir. Hayvansal ürünler de genelde "protein" demektir. Biz bu proteini sindirim kanalında parçalar, amino asit olarak vücudumuza alır ve tekrar kendi genetik şifremize göre sıraya dizip kendi proteinimizi yaparız. Hayvan etini parçalamak vücut için zordur. Bu proteini ayrıştırırken vücudumuzun alkali rezervlerini tüketiriz ve yaşlanmaya bir adım yaklaşırız. Ama tek bir lokmada en fazla protein alabileceğimiz gıdalar da et ve yumurtadır. Ette aynı zamanda vücudun en kolay kullanabileceği demir türü de bulunur. Buradan da anlayabileceğimiz gibi hayvansal gıdadan alacağımız protein ve demir, bitkisel gıdalardan da alınabilir ama miktar olarak bitkisel gıdaların çok çok çok daha fazla alınması gerekecektir. 

Süt, yoğurt, peynir kalsiyum açısından zengindir. O kadar zengindir ki bir bardak sütle alabildiğimiz kalsiyumu, bitkisel kökenli bir gıdadan alabilmek için muhtemelen beş-on katı hacminde tüketmemiz gerekir. 

B12 vitamini de yine hayvansal gıdada bol bulunan ve kolayca kullanabileceğimiz bir vitamindir. Vücutta kan yapımında ve sinir hücrelerinin yenilenmesinde kullanılır. Hücre zarının sağlığı için çok gerekli olan omega-3 tipi yağ en çok balıkta vardır.

Ezcümle: 
* Sindirim sistemimiz hayvansal ve bitkisel gıdaları sindirmeye hazırdır. 
* Hayvansal gıdaları tüketirken yaşlanırız. 
* Bu gıdaları tüketirken harcadıklarımızı ancak bitkisel gıdalar ile yerine koyarız. 
* Hayvansal gıda tüketmezsek, oradan kolayca alabileceklerimizi alabilmek için belki de bizi zorlayacak kadar çok bitkisel gıda tüketmek zorunda kalırız. 
* Vitamin ve mineraller ne kadar çok çeşitte bir arada tüketilirse, vücudun onlardan yararlanma oranı o kadar artar. 

Mağara adamı bir hayvan avlayana kadar kendisine gerekeni bitkilerden alırdı. Bir hayvan avlandıktan sonra da bütün kabile paylaşır azıcık azıcık yerdi. 

Vegan veya vejetaryen olmayı seçebilirsiniz. O zaman protein, kalsiyum, demir, B12, omega-3 yağ dengenize dikkat etmelisiniz. Gerekirse dışarıdan takviye alınız. 

Böyle bir tercihi olmayanlar için genel önerim: Ne kadar et yerseniz, hacmen birkaç katı ot (çiğ ot) yemeyi ihmal etmeyin. Sebze ve hububat ağırlıklı beslenin. Ama "ağırlıklı" sözcüğüne dikkat edin. Denge önemlidir. Bazan ağırlığın bir yöne kayması "denge" demektir. 

Sorunuz olursa buralarda olacağım. Özge beni bulur! 
Sevgiler











1 yorum:

  1. Çok teşekkür ederim yazı için ayrıca sitemi ziyaret etmeyi unutmayın http://islamguzelahlaktir.blogspot.com/

    YanıtlaSil